YARALI ŞEHİRLERDEN YENİ BAŞLANGIÇLARA: UMUT VE YENİDEN İNŞA SÜRECİ
PAZARCIK KÜÇÜK SANAYİ SİTESİ BAŞKANI YEMLİHA ÇETİN, GİDEN HAYATLARDAN KALAN UMUTLARA…
İkinci yılını geride bıraktığımız yıkımın ardından ne yazsak kifayetsiz, ne söylesek boş, o anı ne kadar ansak az, ne kadar dövünüp dert yansak yersiz, bundan ne kadar ders çıkarsak yetersiz, ne kadar çırpınsak eksik olacak ama yine de gönül razı gelmiyor, dert hale koymuyor.
Her cümleye başlarken umuttan, geleceğe dönük hayallerden, güzel günlere özlemden bahsediyoruz ama gel gör ki her gelen gün gideni aratır, umutlar yerini karamsarlığa bırakır oluyor.
İnsanlık var oldukça umut var olacak ama tek başına umut yetmiyor burada klasik ifede ile “coğrafya kaderdir” tabelası karşımıza çıkıyor ne yazık ki…
Bu coğrafyanın kader olmaktan çıkması ise toplumun tüm kesimleriyle birlikte devletimizin somut, kararlı, istikrarlı, rasyonel, sosyal, ekonomik ve politik hamleleriyle olacaktır.
Öyle ki; alt ve üst yapısı çökmüş, tarihî ve kültürel dokusu tahrip olmuş, sosyal yaşam durma noktasına gelmiş, ekonomik yapı ağır yara almış şehirlerin, kendi kudretiyle toparlanması imkansız görünmekte, yara her geçen gün derinleşip kangren olmaya doğru gitmektedir.
Bu durumda alınan tedbirlerin pansuman olmaktan öte cerrahi nitelikte olması gereklidir.
Bu yaraların tedavisinin ilk adımı olan, her yurttaşın sıcak yuvasında güvenli ve huzurlu şekilde barınma konusu, devletimizin sunduğu TOKİ konutlarının yapılmasıyla çözülmüştür.
Ancak bu durum beraberinde bir takım sorunlar barındırmaktadır.
Öyle ki; bu şehirlerin yarısından fazlası yıkılmış, buradaki yaşam toki konutlarının bulunduğu alanlara kaymıştır.
Dolayısıyla ekonomik ve sosyal hayatın bir arada olduğu şehirler bütünlükten kopmuş, günlük yaşamın canlı olduğu, ticari faaliyetlerin yapıldığı alanlar eski yerinde ayakta tutulmaya çalışılırken, bunların konutlar ile iletişimi, sıcak bağı kopmuştur.
Bunun temelinde TOKİ konutlarının hazine ve orman arazisine yapılma zorunluluğu, bu nitelikteki arazilerin şehrin dışında bulunması, şehir merkezinde toplu yerleşim alanı belirlemenin barındırdığı sorunlar yatmaktadır.
Ayrıca TOKİ inşaatlarının bölge ekonomisine hiçbir katkısı olmadığı gibi, esnafta da telafisi imkansız tahribatlar açmaktadır. Buralarda ticari işletme anlamında sadece üç harfli marketler pozisyon almakta ayrıca bu inşaatların bitmesiyle konut stoku da ayrı bir sorun olarak karşımızda durmaktadır.
Burada en önemli çözüm şehirlerin önceki yerleşim alanlarında yeniden canlandırılması olarak görünmektedir.
Bu da yerinde dönüşüm modelinin teşvik edilmesi, bu sürecin prosedür kısmının sadeleştirilmesi şeklinde olmalıdır.
Böylece hem insanlar kendi yaşam standardına, kültürüne uygun konut ve işyerleri inşa edecek hem de bölge ekonomisine canlılık getirecektir. Çünkü bu bölgenin temel geçim kaynaklarının başında inşaat sektörü gelmektedir.
Bu da ikiyüzellinin üzerindeki yan meslek kolunun canlanması anlamı taşımaktadır.
Bu şehirler kendi yerinde inşa edildiğinde kaynaklar burada kullanılacak, yerel esnaf iş yapacak, umutlar yeniden yeşerecektir.
Sonuç olarak:
– Yerinde dönüşüm cazip hale getirilmeli, iki yıl önce 750.000 hibe 750.000 kredi şeklinde verilen teşvik miktarı günümüz şartlarına göre düzenlenmeli, proje aşamasında bürokratik işlemler hızlandırılmalı ve sadeleştirilmeli, 30 Haziran 2025 olarak belirlenen son başvuru süreci uzatılmalıdır.
– Esnafın faiz enflasyon sarmalı içerisinde boğulup kaybolmasının önüne geçilecek çözümler bulunmalı, mevduat faizi bir yatırım aracı olmaktan çıkarılmalı, ucuz kgf kredileri ve teşvik modelleri geliştirilmeli, üretim desteklenmelidir.
– SGK ve vergi affı getirilmeli, hiç olmazsa mücbir sebep hali uzatılmalı zaten canı çıkmak üzere olan esnafın ayakta kalması sağlanmalıdır.
Saymakla bitmeyecek dertlerimizin yerini sayısız güzelliklere bırakması ümidiyle…